ASIM CENGİZ GÜR


ALIŞKANLIKLARIMIZ


Kıymetli Okuyucularımız!
Modern hayat, günümüzdeki yaşam biçimimiz bütün günümüzü koşturmakla geçiriyor. Dünya telaşı ve koşuşturmasıyla geçen bu sürede de haram nerede başlıyor bitiyor, helal nerede başlıyor bitiyor farkına varamıyoruz veya daha ağır bir tespitle aldırmıyoruz. Belki ramazan ayı ile bu alışkanlıklarımızdan bir nebze de olsa uzaklaşmış olduğumuza inanıyorum. Yediklerimiz, içtiklerimiz beden ve ruh sağlığımızı etkiliyor, maneviyatımızı etkiliyor.
İçinde bulunduğumuz manevi iklim ve imanımızın kuvveti, kemalatı sınırlarında hassasiyet gösteriyoruz bu konulara. Allah korkusu, ibadet arzusu, yardımlaşma duygusu daha az sarmalıyor bizi. Hayatımızda din, bir aksesuar, yemeğe konulan bir sos gibi kalıyor. Din, sanki hepimizin sahibi ve yaratıcısı olan Yüce Allah; başımız sıkıştığında müracaat edip rahatlayacağımız, huzur ve sükuna vardığımızda bir kenara koyacağımız bir obje haline dönüşüyor. Bunun hayatımıza yansımasının bir ayağı da yediklerimiz-içtiklerimiz konusundaki tutumlarımızdır. Bu acı ama gerçek sözleri herhangi birisini, birilerini kınamak ve kendi nefsimizi temize çıkarmak için aktarmıyoruz. Ama bir tespit, bir teşhis yapmak zorundayız ki hastalığımız anlaşılabilsen ve böylece bu hastalığa nasıl bir tedavi uygulayabileceğimizi düşünebilelim. Sevgili Peygamber Efendimiz´in (s.a.v.) uyarısından biliyoruz ki : ?Şüphesiz şeytan, insanoğlunun içinde, kanın damarlarda dolaşması gibi dolaşır, durur?.
Şeytan için Kur´an bizi uyarıyor : ?Ey iman edenler! Hepiniz (çekişmeyi bırakıp Kur´an´ın prensiplerinde toplanarak İslam ile, toplumsal ve evrensel) barışa/güvenliğe (tam anlamıyla İslam´a) girin, şeytanın (ve benzerlerinin) izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır?. ?Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin/tapmayın, çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır. Bana kulluk edin, işte doğru yol budur?. ?Şüphesiz şeytan, size (apaçık) bir düşmandır. Siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateş ehlinden olmaları için çağırır?.
Peki, bu şeytandan nasıl korunacağız? Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor : ?Kişi evine girerken ve yemek yerken Besmele çekerse, şeytan askerlerine : ?Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz´ der. Eğer o kimse eve girerken Besmele çekmezse, şeytan onlara: ?Geceyi geçirecek bir yer buldunuz´ der. O şahıs yemek yerken Besmele çekmezse, şeytan yine askerlerine : ?Hem barınacak yer, hem de yiyecek yemek buldunuz´ der?.
Evet, insanoğlu bilinçsizce beslenirken, apaçık düşmanımız olan şeytan, yediklerimiz vasıtasıyla, kanımızda içimizde dolaşıyor. Yine Kur´an´ın ifadesi ile : ?Şeytan, kime arkadaş olursa, artık onun ne kötü bir arkadaşı vardır!?. Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz madden (temiz) ve manen (helal) olmayan şeyler mizacımızı değiştirmekte ve imanımızın kemale ermesinin önünde engel olarak durmaktadır. Farkında olmadan tükettiğimiz onca şeylerin bizden neler götürdüğünün farkına varamamaktayız.
Tüm bunların yanısıra, yani haram ve sakıncalı olmayanlardan yemenin yanısıra, helalinden ve temizinden de olsa yemenin-içmenin de bir adabı, bir hududu haddi olmalıdır. Besmele ile yenilen-içilen şeylerin faydası ve şifası, besmelesiz yenilen-içilen şeylerin derdi-tasası, gafleti olduğunun bilinci ile hareket etmeliyiz. Yeme-içme süresince, bunları bizlere veren hakiki Rızık Verici Yüce Allah´ı düşünmeli ve şükrümüzü eda için çalışmalıyız. Haram ve pis olanlardan kaçınmak kadar, helalinden ve temizinden de olsa, belli bir ölçüde yememizin gerekliliğini, tıka-basa dolu bir midenin bedensel ve manevi hastalıklara kapı açtığının bilincinde olmalıyız.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : ?İnsan, karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma ona yeter. Bundan daha fazlasını yiyecek ise: midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve üçte birini rahat nefes almak için ayırsın? buyurmuşlardır. Yemek yerken acele etmemek ve çokça yememek de tavsiye edilmiş ve : ?Karnını tıka basa boyuran kimse altı şeye müptela olur. Birincisi, ibadetlerinden haz duymaz; ikincisi, hafızası zayıflamaya başlar; üçüncüsü, ibadetler ona ağır gelmeye başlar; dördüncüsü, başkalarına karşı şefkati azalır; beşincisi, arzu ve istekleri çoğalır; altıncısı, aç olan mü´minler hayra-ibadete koşarken, çok yiyen kimse yediklerini boşaltmaya koşar?.
Aziz Kitabımızda Yüce Allah (c.c.) : ?Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz? buyurmaktadır. Bize bildiğimiz ve bilmediğimiz türlü türlü nimetler sunan Yüce Rabbimiz, helal ve temiz olanlarından ve israf etmeksizin faydalanmamızı emir buyuruyor. Maalesef biz, aksırıncaya-tıksırıncaya kadar ve doyduktan sonra da yemeğe içmeye devam ediyoruz. Sonrasında ise maddi ve manevi dengelerimiz bozuluyor. Maddi hastalıklarımız için doktor ve ilaç peşinde koşuyor, bunları karşılamak için de ayrıca çalışıyoruz. Manevi hastalıklarımızın önemişi ise ölüm korkusu bizi sardığı zaman keşfediyor ve kalplerimizin tabibi olacak büyük insanları arıyoruz.
Yüce Allah (c.c.) maddi-manevi hastalıklara uğratacak haram ve pis/murdar gıdalardan uzak durma konusunda bilinçli ve azimli olmayı, tüketim hırsına kapılmaksızın, gerektiğince ve uygun olanlarla ihtiyacımız kadarını sarf etmeye bizleri muvaffak eylesin.
Yüce Allah (c.c.), kulluğumuzun ve O´nun Rabliğinin, ihsanının, ikramının, mağfiretinin büyüklüğünün farkında olmayı ve hata ve kusurlarımızı tahlil edip, onlardan tövbe ederek kesin dönüşler yapmayı ve Ramazan-ı Şerif´ten bağışlanmış olarak bayrama erişmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.
Bir güzel söz:
?Eskiden BİR KİŞİ çalışır, BEŞ KİŞİ doyardı. Şimdi BEŞ KİŞİ çalışıyor, BİR KİŞİ doymuyor.?