ASIM CENGİZ GÜR


AHİRET İNANCI (1)

AHİRET İNANCI (1)


 

Yüce Allah (c.c.) biz kullarını bu dünyaya imtihan için göndermiştir. Bu dünyadaki bütün düşüncelerimiz, niyetlerimiz, sözlerimiz, hareketlerimiz, her şey kayıt altına alınıyor. Bir gün, hesap için huzura vardığımızda bütün bu işler ortaya dökülecek, hesaplar görülecek. Zerre kadar hayır işleyen karşılığını alacak, zerre kadar kötülük işleyenin bu kötülüğü karşılıksız kalmayacak.

Daha küçük yaşlarda öğrettikleri imanın şartlarından birisi de “Yevmi-l Âhir” ahiret gününe imanımız imanın en önemli, en sağlam, en mühim konularından birisidir. Ahirete inanan bir insan, Müslüman, bu imanı sayesinde her şeyini hesaplı yapar ve ayağını denk alır. Yüce Allah’ın azametinden korkarak, hesap gününde hesaba çekilmekten korkarak, Allah’ın rızasını ve cenneti arzulayarak çalışır. Daha doğru bir tabir ile, ‘ahiret inancı’ insanı insan yapar, insan-ı kâmil yapar.

Ahiret inancı olmayanlar ise zalim, gaddar, hâin, fâsık, fâcir, kötü insanlar oluyorlar. Çünkü ne yaparsa yanına kâr kalacak sanıyorlar. Böyle düşünmeleri neticeyi değiştirmiyor, çünkü: hem bu dünyada, hem ahirette Allah cezalandırıyor. Üstelik bu dünyada da cezalandırıyor, zalim mutlaka zulmünün karşılığını, cezasını görüyor.

Bu dünya imtihan dünyası olduğu halde, sıkıntılar çileler diyarı olduğu halde, mü`minler de yaptıkları iyiliklerin karşılığını, faydasını bu dünyada da görüyorlar. O da karşılıksız kalmıyor. Mutlu yaşıyorlar, huzurlu yaşıyorlar, herkes tarafından seviliyorlar. İçleri rahat oluyor, müsterih oluyor, herkes onları bağrına basıyor, baş tacı ediyor. Bunların hepsi tabii, birer mânevî mükâfât.

Her insanın yaptığı hiç bir şeyin gizli kalmadığını, kendisinin görünmeyecek bir yerde bile, tenhada bile, yapayalnız bir odada dururken bile, dağ başında gezerken bile Allah tarafından görüldüğünü ve melekler tarafından da izlendiğini bilmesi çok önemlidir.

Sevgili peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar :

"Zeki insan nefsini hakimiyeti altına alıp, zabt ü rabt altına alıp, nefsine hakim olup ahireti için hazırlanandır. Kârını zararını tesbit edemeyen, menfaatini düşünemeyen, kendisini kazançlı çıkaracak işleri ayırt edemeyen, zarara uğratacak işlerin zararlılığını anlayamayan âciz insan da, nefsini hevâ-yı nefsinin peşine salıverir, serbest bırakıverir, hevâ-yı nefsinin peşinde koşar durur ömrü boyunca..."

Yâni içinin, nefsâniyetinin, arzularının peşinde, aklının sözünü dinlemeden, Kur`an`ın sözünü dinlemeden, akıllı insanların, alimlerin, mürşid-i kâmillerin işaretlerine kulak asmadan, "Vur patlasın, çal oynasın!" tarzında ömrünü geçirir. Nefsini hevâ-yı nefsinin peşine takar. Şeytan, gafletten uyanıp da insan hatasını anlar da ıslah olur, âgâh olur, uyanır, doğru yola gelir diye insanı kandıracak duygular, düşünceler de verir. Duygu ve düşünceleri insanın aklına da getirir, insanların şeytanları vasıtası ile de söylettirir. Meselâ nasıl söylettirir: "Allah gafûrur-rahîmdir, mağfiret etmeyi, affetmeyi sever. Allah affeder. Ziyanı yok, sen günah işlesen de Allah affeder" dedirtir.

Söz doğru, evet Allah gafurdur, rahimdir, günahları affedicidir, ayıpları örtücüdür amma, ecdadımız, akıllı insanlar hiç öyle gafurdur, rahimdir diye günaha dalmamışlar, sevaplı işleri işlemeğe gayret etmişlerdir. Bütün ömürlerini çok sevaplı işlerle geçirdikleri halde yine korkmuşlar da, arada da ümitlenmişler. "Allah gafurdur, rahimdir, bizim hatalarımıza bakmaz. İşte karınca kararınca yaptığımız amellerin de kıymeti yoktur. Aciz, nâçiz bir şeyler yaptık ama, bilmiyoruz ki makbul mü, değil mi?" filân diye amellerinin kabul olup olmadığından tereddütlü olarak, günahlarını gözlerinde büyüterek korkmuşlar ve hem korku içinde olmuşlar, hem de ümitlerini kesmemişler.

Çünkü ümit kesmek de Kur`an-ı Kerim`de yasaktır. Mü’minler korku ile ümit arasında yaşayacak, böylece korkusu kendisini hizaya getirmeğe sebep olur, iyi kulluk yapmasına sebep olacaktır. Ümidi de yıkılmamasına sebep olur. Kullukta devam etmesine, iyice mâneviyatının yerlere serilip de, artık kişinin hasta duruma düşmemesine sebep olur. Ümit ışığı oldukça insan gayrete gelir, çalışır. Onun için ümit de lâzım, korku da lâzım!

Akıllı insan ölümden sonrası için hazırlanır, çalışır. Ama bütün ömür boyu ne kadar çalışsak, Allah`ın bize verdiği nimetler eğer ücretli olsaydı, parayla satın alınacak bir şey olsaydı, çok çalışmamıza rağmen Allah`ın nimetlerini satın alamazdık. Bir tanesine bile paramız yetmezdi. Allah`ın nimetlerinin karşılığını ödeyemeyiz. Bir göz nimeti ücretle olsaydı, paralı olsaydı, görmemizin ücretini nasıl ödeyecektik? Görmenin, işitmenin insana sağladığı faydalar, konuşmanın sağladığı faydalar, sıhhatin sağladığı sonsuz faydalar, akıl nimeti, sonsuz nimetler... Bunların hepsi faturaya binseydi, saati takılsaydı, ücreti olsaydı, insanlar bunların ne tesis masrafını ödeyebilirlerdi, ne de hizmet masrafını, idâme masrafını ödeyebilirlerdi.

Ama Allah-u Teàlâ Hazretleri lütfuyla, keremiyle, bizim yaptığımız ibadetlerin azlığına bakmıyor, lütfedip, eğer ibadetleri güzel yaparsa kullar o zaman affediveriyor, cennetine dahil ediveriyor. Yine de kişinin iyi niyetini ve iyi davranışlar için çabasını ortaya koyması lâzımdır.

Ve bir gün, dünya hayatımızın sonuna geldiğimizde, Melekler bu kişi öldü artık diye defterimizi dürdüklerinde artık bize fayda ve zarar verecek bir amel yapacak durumumuz kalmaz. Ama bazı insanlar, için deftere yazılmaya devam edilir. Arkasında devam eden birtakım adetler bırakmışsa, kötü bir çığır açmışsa, o kötülük adet olmuşsa, herkes onun icad ettiği o kötülüğü o ölse bile yapmaya devam ediyorsa; filânca adamın açtığı yol, çığır, adet; herkes bunu bayram edinmiş, festival edinmiş, adet edinmiş, o çılgınlığı, o kötülüğü, o kepazeliği yapıyor. O kötülüğü yapanların hepsinin günahlarının bir misli, o çığırı açana verilmeye devam eder, ölse bile kurtulmaz. Onun için kötü çığır açmamağa çalışmak lâzım! İyi çığır açanların da, o çığırda, iyi yolda yürüyenlerin, o adetleri yapanların hepsinin kazandığı sevaplar kadar sevap, ölse bile defterine yazılmağa devam eder.

Yüce Allah (c.c.), iyi düşünceler içinde olmayı ve bu iyi düşünceleri hayata geçirebilmeyi; öldükten sonra arkamızdan hayırla anılacak çığırlar açabilmeyi, eserler, nesiller bırakabilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.